Ölüm Genleri

strateji May 22, 2022

Ölüm, sonradan edinilen bir özellik midir?

Ölümü kaçınılmaz bir son olarak düşünebilir ve her şeyin ölmesi gerektiğine inanabilirsiniz. Bu da kendi ölümünüzü daha kolay kabullenmenizi sağlar. Ancak tek hücreli canlıların ölmeleri şart değildir. Tüm zorlukların üstesinden gelip hayatta kalmayı başarırlar. Gerçekten de dünya üzerindeki amiplere baktığımızda milyarlarca yıldır hayatta olduklarını görürüz. Yani ölmeyen türler vardır ve onlar sonsuza kadar yaşamaya devam ederler.

Belki  ölüm kaçınılmaz bir son değildir ve sadece evrimsel bir özelliktir. Belki de ölüm, çok hücreli canlılara verilmiş bir üstünlüktür.

Peki ya ölüm ta ilk atalarınızın yarattığı, onlara yardım eden, nahoş ama gerekli bir şeyse ve şimdi de onun sayesinde ölümsüz türlerle daha iyi rekabet ediyorsanız? Peki ya ölümünüz düşündüğünüz gibi bir şer değil, aksine sizin için bir hayırsa.

Ya ölüm geniniz, yaşam sürenizi belirleyen DNA programınız olsaydı? Ölümünüzü rastgele kazalardan çok daha öngörülebilir kılan bir şey olsaydı? Çevrende buna bir sürü örnek bulabilirsin. Çoğu böcek türü bir mevsim veya biraz daha yaşar. Köpeklerin on ila on beş yıl ömürleri vardır. İnsan ise 60 ila 100 yıl yaşayabilir.

Muhtemelen çevre veya anatomik yapı da yaşam süresini belirler. Ama 70 yaştan sonrasını  DNA'nız size söylediği için mi yaşayacaksınız?

Dördüncü kromozomda, hücrelerin kendilerine biçilen yaşam süresinden sonra “sonsuzca yaşayıp bölünmelerini” engelleyebilecek bir dizilim vardır. Bu nedenle bir ölüm geninin kanseri kontrol etmede çok önemli olduğu düşünülmektedir. Kanser hücreleri, onları canlı tutan ve size verilen yaşam sürenizin çok ötesinde bölünmelerine izin veren çeşitli alterasyonlara sahiptir.

Kanser, ölüm genindeki bir değişiklikten kaynaklanabilir.

Ve bunun nedeni, insanların “seçme hakkınız var” yanılsaması ile kendi kaderlerinin yani onlar için zaten çizilmiş olan yolun ötesine geçmeyi tercih etmiş olmalarıdır. Gerçekten bu böyle midir? Kendi kader çizgimizin  dışına çıktığımızda bize, hayatımıza ne olur?

Hücre ölümü olmadan, karmaşık çok hücreli yaşam formu var olamaz.

Belki ölüm hayatın devam etmesini sağlıyor.

Ve belki de tek sorun ölümle mücadeledir; ölümün ne olduğunu tam olarak kavrayamayıp, onu kabullenmek ve sevmek yerine onunla savaşmaya çalışmaktır.

Hücre ve organizma ölümü cinselikle bir konuda birbirine benzer. Çünkü her ikisi de yaşamın temelidir. Hemen hemen tüm damarlı bitkiler ve hayvanlar eşleşmeyi ve ölümü yaşarlar. Kanıtlar gösteriyor ki her ikisi de hayatta kalma mücadelesinde oldukça etkilidir.

 

Elbette, cinsellik keyif veren bir eylem olarak algılanabilir ama ölüm için öyle düşünülmez. Oysa ki hakikate baktığımızda hem cinsellik hem de ölüm, durumu zorlaştıran değil, aksine türün devamlılığını sağlayan eylemlerdir.

Cinsellikten hoşlandığınızı düşünüyorsanız, 20 yılı aşkın ebeveynlik hizmetinizin beş dakikalık zevkinize değip değmediğini sorgulayabilirsiniz :)

Seks ve sonuçları keyif verir çünkü ödüller cezadan daha etkilidir ve genleriniz bunu bilir.

 

DNA yaşamın kaynağı gibidir. Ve DNA ölümsüzdür. Ölüm mutlak olmaktan ziyade genetik olarak programlanmış olabilir. Ölüm, DNA yapısının daha başarılı bir şekilde hayatta kalmasını ve gelişmesini sağlayabilir.

Eğer sizin için, çocuklarınız, sevdikleriniz ve toplum için ölümün yokluğunun çok tehlikeli olduğunu bilseydiniz yine de ölümü ortadan kaldırır mıydınız?

Muhtemelen hayır.

Hayat evrimsel bir yolculuktur. Yüzlerce yıl önce dünyada yaşayan insanlar, bugün bizim yaşadığımız bu ortamda hayatta kalamazlardı.

Vücudunuz, düşünceleriniz ve tüm programınız, içinde yaşadığınız döneme mükemmel derecede uygundur, ancak sonrası için değil. İlerleyen süreçte sadece hastalıklı, zararlı bir atık olurdunuz.

 

Peki bunu torunlarınıza yapmak ister misiniz?

Yeni gelen nesil daha sonraki yaşama uygun programlanır, sizin veya benim için değil, önümüzdeki 100 yıl için programlanır.

Bu arada, ne kadar yıkıcı olursa olsun, ölüm aynı zamanda insanı harekete geçiren en temel motivasyondur. Bir soralım kendimize: Ölüm olmasaydı ne için çabalardık?

Dünyadaki herbir ekosistemin bir parçasıyız.

Bedenimiz durmaksızın kendini büyütür ve yok eder.

Vücudumuz  etrafımızdaki makro sisteminin alt türü olduğu gibi, aynı zamanda içimizdeki mikro ekosistemin bir süper türüdür.

Bedenimiz  üreten, oluşturan, geliştiren; aynı zamanda tüketen, parçalayan ve yok eden mikroorganizmaları barındırır ve onları dengede tutar. Vücudumuz tamamen kendi ritmiyle işleyen bir yaratma ve yok etme sistemine sahiptir.

Trimurti'nin antik Hinduizm'deki öğretilerinde olduğu gibi, Brahma yaratıcı, Vishnu koruyucu  ve Shiva yok edici olmak üzere  bedenimizde ve yaşamımızda da üç tanrı vardır: 

Yaşam, ölüm ve sonsuzluk.

Beden, gelişimi için, mikroorganizmaları üretmek, korumak ve yok etmek zorundadır. Bakteriler ve virüsler olmasaydı ne bedenimiz ne de yaşamsal süreçlerimiz gelişebilirdi.

Close

50% Complete

Two Step

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua.